2 Mayıs 2009 Cumartesi

İzmir Tire

Duyduğumuz ya da okuduğumuz bir sözcük, bize ilk anda bildiğimiz anlamıyla ilgili çağrışımlar ve tasarımlar sunar. Tire sözcüğünü de ilk anda satır sonlarında heceleri ayırmak için kullandığımız işaret olarak algılarız. Ancak Tire’nin Küçük Menderes ovasının kıyısında 5000 yıllık bir tarihi olan yerleşim yerinin adı olduğunu biliyorsak durum değişir; eğer Tire’yi gezip gördüyseniz, “Tire”nin satır sonlarında hece ayırma anlamı aklınıza bile gelmez.

Tire benim için gerçek bir “açık hava eğitim laboratuvarı”dır.

Hangi düzeyde olursa olsun bir hafta sonunda Tire’de öğrencilerin o yıl derslerinde gördükleri birçok konuyu gözleyerek, yaparak, yaşayarak öğrenmeleri olanaklıdır. Çünkü Tire’de tarih, coğrafya , kültür iç içe girmiştir.

Tire, ulaşım bakımından da her türlü olanağa sahiptir. İzmir’den en çok 45 dakika sonra Tire’de olursunuz. Kahvaltınızı Tireliler gibi kuyu kebabıyla yapabileceğiniz gibi Selçuk yolu üzerindeki Değirmen Şelale’de su şıkırtıları arasında da yapabilirsiniz.

Eğer siz de bizim gibi bir eğitim ya da doğal güzelliklerin keşfini de içeren bir gezi düşünüyorsanız size Balım Sultan türbesinden başlamayı öneririm. Türbe, Bektaşiliğin kurucularından Balım Sultanoğlu Lütfullah Çelebi’ye aittir. 1510 yılında yapılan türbe bugün de Alevi - Bektaşi kültürünün önemli ziyaretgâhlarındandır. Burada öğrencilerinize Anadolu insanının inançlarından ve bu farklılıkların uyumundan söz edebilirsiniz.

Balım Sultan’dan Kaplan’a tırmanmak doğayla bütünleşmek için oldukça idealdir. Önce pırıl pırıl sularını Küçük Menderes’e taşıyan dereyi geçersiniz. Yamaçlardaki zeytinliklerin çevresi özellikle baharda türlü çeşit otuyla, kır çiçekleriyle sizi epeyce oyalayacaktır. Bir irimden solunuza Tire Ovası’nı alarak yürürken başınızı kaldırıp çevrenize bakın. Aydın Dağlarından süzülerek inen kartallar, şahinler, atmacalar göreceksiniz. Sakın şaşırmayın. Çünkü burada doğa kuşlar için de oldukça cömerttir.

Karşınıza asırlık çınar ve ceviz ağaçları çıkınca tadına doyamadığınız bir yamaç yürüyüşünüzün bittiğini anlarsınız. Bu ağaçlar küçük bir kanyonun başlangıcıdır. Kanyona girmeden o ağaçların altında biraz soluklanın. Sonra tek kol kanyonda yürüyün. Bu adrenalini biraz yükselten yürüyüş ne zaman bitecek demeye başladığınız an daracık bir yoldan düzlüğe çıkarsınız; burası Kaplan’dır.

Eğer önceden randevu alabildiyseniz Kaplan’da sizi gerçek bir ot uzmanı olan Lütfü Çakır karşılayacaktır. Topladığınız ot örneklerini bir masanın üstüne bırakın. Size topladığınız otların adlarını söyleyecek, varsa öykülerini anlatacak, hazırladığı yemekleriyle de tatlarını sunacaktır.

Kaplan’dan inerken beş on dakikalığına da olsa yeni restore edilmiş Yoğurtluoğlu Külliye’sinde durunuz. 15. Yüzyılda yapılan külliye özellikle rasathanesi ile size kültürünüzün önemli bir yanını anlatacaktır. Sakın Tire müzesini görmeden geçmeyiniz. Özellikle Etnografya salonunu gezerken yörenin birçok değerini görüp ne kadar zengin bir kültürden beslendiğinizi fark edeceksiniz.

Günlerden salı ise Tire’de pazar kurulmuştur. Bu pazar birçoklarına göre Türkiye’nin en büyük pazarıdır. Çevre il ve ilçelerden binlerce insanın Tire pazarına geldiğini duyduğunuzda şaşırmayın; çünkü pazarın ucuzluğu ve çeşitliliği sizi de etkileyecektir.

Tire’de geleneksel el sanatlarımızdan keçecilik, yorgancılık, nalıncılık, semercilik, dokumacılık yaşatılmaktadır. Yorgancılar, size iğnenin kumaşı nasıl çiçeklendirdiğini gösterirken, keçeciler çobanların zemheride, deli yağmurlarda üşümeden ve ıslanmadan sürülerini otlatmasını sağlayan keçenin yapılışını anlatırken köklerinizden kopmuşluk duygusundan kurtulacak, bu yörede 16. yüzyıldan bu yana üretilen Beledi dokumalarından siz de almak isteyeceksiniz.

Okumaya meraklı, hele yazma eserleri seven biriyseniz, yazma eserler bakımından ülkemizin en zengin kütüphanelerinden Necippaşa Kütüphanesi var yolunuzun üstünde. Bu kütüphane 1826’dan bu yana 1147 adet el yazması,1136 adet Osmanlı döneminde basma kitap ve on bir bini aşkın kitabıyla araştırmacıların ve okurlara hizmet veriyor.

Gün akşam olmuştur. Oysa daha gezmeniz gereken İbn-i Melek ve Tire Emiri Süleyman Şah’ın da türbeleri, Theos Mozolesi, Kaya mezarları, Tire evleri, camiler, bedestenler, hanlar, hamamlar var. Onları görmeden giderseniz Tire, güzelliklerini, değerlerini yeterince paylaşamamanın hüznünü yaşayacaktır. Siz en iyisi ya bir gün daha kalınız ya da bir kez daha geliniz.

Tire'ye her gelişimde eğitimci kimliğim ayaklanır: "Keşke, yöneticilerimiz Tire’yi “doğal eğitim laboratuarı” olarak seçse, çocuklarımız üzerinde yaşadıkları bu yurdun, bu halkın zenginlik örneklerini yerinde gözleyerek öğrense." derim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder